
kitabın adı zaten kitap hakkında çok şeyi özetliyor..
Bu kitap hakkında söyleyeceğim en önemli şey, Od kitabından sonra okuyup etkilendiğim en güzel kitap olması. Maddiyatın hiçliği, maneviyatın, sevginin sonsuzluğunu çok güzel anlatılmış kitapta. Okurken yanınızda mendili hazırlayın demiş kitap içinde görüşü olan yazarlardan biri, evet kesinlikle bazı bölümlerde ağlayacağınız duyguları hissettiriyor kitap.
Kitapta sevginin, aşkın büyüklüğü ve gerçekliği, nasıl olması gerektiği işlenmiş aslında. Julia babasını aramaya gider, aslında bulmayı düşündüğünden çok daha farklısını bulur. Babasının aşkını, hayatını öğrenir. Aslında tanıyoruz dediğimiz kişileri ne kadar tanırız, onlar bize ne kadar kendilerini tanıtabilir. Babası onları terk ettiği için babasının onu sevmediğini düşünür. U Ba ona "Sevgi öyle farklı yüzlerle karşımıza çıkar ki hayal gücümüz bile hepsini görmeye hazırlıklı değildir. Çünkü sadece, zaten bildiklerimizi görürüz. Hem iyilik hem kötülük alanında kendi yapabileceklerimizi, karşımızdakine yansıtırız. Sonra sevgiyi en önce, kendi yarattığımız bu görüntüye uyan şeyler olarak tanımlarız. Kendimiz sevdiğimiz gibi sevilmek isteriz. Başka türlüsü bizi rahatsız eder. Şüphe ve kuşkuyla karşılık veririz. Dili anlamayız. Suçlarız. Karşımızdakinin biz sevmediğini iddia ederiz. Ama belki de bizi sadece, bizim anlayamadığımız kendine özgü bir biçimde seviyordur." der.
Tin Win, kasım ayında bir cumartesi günü doğar ve annesi, böyle bir tarihte doğmanın uğursuzluk getirdiğine inanır, Tin Win doğduktan sonra başlarına gelen kötü olaylar nedeniyle hep onu suçlar ve en son 6 yaşına bastığında babasının talihsiz ölümünden de sorumlu tutulur ve annesi tarafından terk edilir. İyi kalpli bir komşusu tarafından büyütülür, ancak annesinin gitmesinden çok kısa bir süre sonra gözleri görmez olur. iyi kalpli komşusu Tin Win' i bir manastıra götürür, orada U May isimli bir keşişle tanıştırır, U May da Tin Win gibi kördür, ancak görenin gözlerimiz olmadığını, gözlerin aslında bizi yanılttığını anlatır.
Bir gün Tin Win U May' a gerçekten kör müsünüz? diye sorar.
U May "Hiç bir şeyin asıl özünü gözlerle göremezsin. Duyu organlarımız bizi yoldan çıkarmaya bayılır. En kandırıkçı olan da gözlerimizdir. Onlara fazla bel bağlarız. Etrafımızdaki dünyayı gördüğümüzü sanırız, ama algıladığımız ancak yüzeydedir. Nesnelerin gerçek tabiatlarını, özlerini bulmayı öğrenmemiz gerekir, ama gözler bu konuda bize yardım etmekten çok bizi engeller. Dikkatimizi dağıtırlar. Gözlerimizin kamaşmasına bayılırız. Gözlerine fazla güvenen bir kişi, diğer duyularını ihmal eder - bununla işitme ya da koklama duyularımızdan fazlasını kastediyorum. İçimizdeki isimsiz organdan bahsediyorum. Şimdilik ona kalbin pusulası diyelim." der.
Tin Win çok kısa sürede gözleri görmeden yaşamaya alışır, manastırda eğitim alır, U May yıllar içinde okuduğu kitapları, çok kısa sürede okur, çok zeki bir çocuktur. Zamanla diğer duyuları çok gelişir, normal insanların duyamadığı sesleri duymaya başlar. duyduğu bu sesler ona hayatı öğretir, aslında gözümüzle göremediklerimizi anlamaya başlar.
Yine bir gün manastırda gündelik işlerini yaparken çok hoş bir ritim duyar, bu sesi daha önce duymamıştır, ses ona duyduğu en güzel müzik hissini verir. Sesin kaynağını bulmaya çalışır, sesin geldiği yöne doğru yürümeye başlar ve kısa süre sonra sesin geldiği yere ulaşır ve yürüyemeyen kendi yaşlarında bir kız çocuğunun kalp sesleri olduğunu anlar.
Bu kız çocuğunun adı Mi Mi 'dir ve Tin Win' in hayatını değiştirir. Bütün hissettiklerini, duygularını, kimseye anlatamadıklarını Mi Mi' ye anlatır, zamanla çok iyi dost olurlar ve aşık olurlar. Kitap ikisinin aşkını anlatmaktadır. Sevginin karşıdakinin sevgisiyle ilgisi olmadığını, zamana, mekana bağlı olmadığını, sevmenin insanı nasıl güzelleştirdiğini kitabı okudukça göreceksiniz.
Tin Win' in ve Mi Mi' nin hikayesi yüreğinizi yakacak, gerçek aşkın ne olduğunu onlardan öğreneceksiniz. "O genç kadın, kişinin gözlerden daha fazlasıyla gördüğünü ve uzaklığın sadece adımlarla ölçülmediğini biliyordu."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder